EPF Başkan Yardımcısı ve Nüfus ve Kalkınma Grubu Başkanı Öznur ÇALIK "Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi ile ilgili olarak -Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Anlaşmasına Destek Vermeleri İçin Tüm EPF üyesi Parlamenterlere Çağrı Yaptı’’
Malatya Milletvekili Öznur ÇALIK Stockholm’da düzenlenen ICPD’nin Yürütülmesinin Uygulanması Programı Üzerine Uluslararası Parlamenterler Konferansına katıldı. Konferansa ayrıca Denizli Milletvekili Nurcan Dalbudak’ta katıldı. EPF Başkan Yardımcısı ve Nüfus Kalkınma Grubu Başkanı olan Çalık konferans sonrasında görüş ve değerlendirmelerini paylaştı.
Konferansın çok verimli geçtiğini ve Türkiye’nin sağlık, anne-bebek ölüm oranlarındaki düşüş gibi çok önemli toplumsal konularda ne kadar ilerleme kaydettiklerini bir kez daha müşahede etme şansı bulduklarını belirtti.
Çalık açıklamalarının devamında; kadına karşı şiddetle mücadele ve kadını koruma anlaşması olarak ta bilinen İstanbul Anlaşması kadın ve kızlara yönelik tavır almada mükemmel bir araç ve sözleşme olarak kabul edilmektedir.
Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin artık asla kabul edilemeyeceğini açıklayan Avrupa’nın ilk yasal aracıdır bu anlaşma. Anlaşma ile ülkelere, şiddeti önleme, şiddete maruz kalanları koruma ve suçluları cezalandırma konusunda zorunluluklar getirilmektedir.
Yapılan araştırmalar, kadına karşı fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddetin Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde de yaygın olduğunu göstermektedir. İstanbul Anlaşmasının onanması acilen gerekmektedir. Bu anlaşmanın onaylanması bir anlamda kadına karşı şiddete bir kalkan görevi görecektir. Türkiye olarak Avrupa konseyi İstanbul sözleşmesini ilk imzalayan ülke olmanın pozitif sonuçlarını çok kısa bir süre sonra uygulamada görmeye başladık.
Ancak, Antlaşma uluslararası arenada halen yürürlüğe girmemiştir. Anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için Türkiye, imzaya açılma töreninde 13 ülkenin imzaladığı Sözleşme ’ye imza koyan ve onaylayan ilk ülke olmuştur. Sözleşme’nin 75. md. 2. fıkrası hükmü uyarınca, Antlaşma halen yürürlüğe girmemiştir.
Anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için sekiz Avrupa Konseyi üyesi dâhil, 10 ülkenin antlaşmayı onaması gerekmektedir. Bu süreci hızlandırmak için, EPF üyesi ülkelerin Nüfus kalkınma grup başkanlarından hükümetlerinin acilen anlaşmayı imzalayarak parlamentolarından geçirmelerini istiyoruz "dedi.
Çalık açıklamasının devamında Türkiye olarak bu konularda da gelinen nokta ile ilgili;
2002 yılında binde 31,5 olan bebek ölüm hızımız yapılan politikalar neticesinde 2012 yılında binde 7,4 olarak gerçekleşmiştir.
2002 yılında yüz binde 64,0 olan anne ölüm oranını 2012 yılında yüz binde 15,4 olarak gerçekleşmiştir.
Bebek Ölüm Hızı ve Anne Ölüm oranında yaşanan ciddi düşüşler ile Türkiye Milenyum Gelişme Hedeflerine tahmin edilenden çok daha önce ulaşmıştır. Bunun en temel nedeni Koruyucu Sağlık Hizmetlerine verilen önemden dolayıdır.
2002 yılında %75 olan hastanelerde doğum oranını 2013 yılı itibarı ile % 98 seviyelerine çıkartılmıştır. Böylelikle Bebek ve Anne Ölümlerini en aza indirmeyi hedeflenmiştir. Hastanelerde yapılan doğumların artması ile birlikte maternal (lohusa) ve neonatal (yenidoğan) tetanoz hastalığının ülkemiz anne ve bebek sağlığı gündeminden nerdeyse çıkardık. Bu gelişme Mayıs 2009’da Dünya Sağlık Örgütü tarafından da resmen ilan edilmiştir.
Bu gelişmeler ek olarak, Sağlıkta Dönüşüm Programı ile Aşılama, gebe ve bebek izlem sorumluluğunu doğrudan aile hekimlerine verilmiştir. Daha öncesinde bu hizmetler daha çok ebeler üzerinden yürümekteydi. Aile hekimliği uygulamasında bu görevi yeterince gerçekleştirmeyen hekimlerin ücretlerinde kesinti yapılması ve uyarılara rağmen bu tutumu sürdürmeleri halinde sözleşmelerinin feshedilmesi durumunu AK Parti iktidarınca gündeme getirilmiştir. AK Parti olarak 2002 yılında % 78 olan aşılama oranını 2013 yılında % 98’lere çıkmıştır. Gebe ve Bebek izlemlerine Aile Hekimliği Uygulaması ile önem vererek 2002 yılında 1 gebeyi 1,7 kez izlerken 2013 yılında bu rakam 4,4’e yükselmiştir. Bebek izlem için ise 2002 yılında 3,4 iken 2013 yılında 8,8’e yükselmiştir
Uluslararası kamuoyunda büyük takdir toplayan Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın başarılı uygulamalarını artık diğer ülkelerle de paylaşmaktayız. Dünya Sağlık Örgütü ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’deki sağlık reformlarından diğer ülkelerin öğreneceği birçok hususun olduğunu, dönüşümün diğer ülkeler için “ders kitabı” vasfı taşıdığını söylemektedirler’ dedi.